Çapanoğlu kimdir
Bu bir Çapanoğlu haberidir
‘Her taşın altından bir Çapanoğlu çıkar’ sözünü biliriz de Çapanoğlu kimdir pek tanımayız. Bir isyanla adını tarihe yazdıran beyliğin hikâyesi…
Tarihe isimlerini bir isyanla yazdıran Çapanoğullarının torunları, seksen altı yıl sonra iade-i itibar istiyor. İsyanın gerçekleştiği döneme özgü şartların göz ardı edilmesine ve resmî tarihte, devlet düşmanı gibi gösterilmelerine içerleyenler sadece onlar değil. Adı kimi kaynaklarda isyanla anılan Yozgat da halk muhayyilesinde Millî Mücadele karşıtı bir şehir olarak yer etmekten rahatsız. İsyanın hemen ardından İstiklâl Mahkemesi’nde asılan Halit Çapanoğlu’nun aynı adı taşıyan torunu, “Asılan dedemdi; ama sıkıntılar bize kadar sirayet etti.” diyor. Ona göre, Millî Mücadele dönemindeki kaos ortamı, Anadolu’nun içine düştüğü sefalet, hatta kişisel kavgalar ve çıkar hesapları terazinin gözünde ince ayarla tartılmadan bir hükme varılmamalı.
Bu noktadan bakınca, detayları silip süpüren ve kişisel tarihi hiçe sayan ‘resmî tarih’ insaflı bir kalemle yeniden yazılmalı. Aslında uzunca bir zaman söylenememiş bazı gerçekler artık daha rahat konuşuluyor. Geçen mayıs ayında Yozgat’ta yapılan ‘Bozok Sempozyumu’nun en hararetli tartışma konusu ‘Çapanoğlu İsyanı’ olmuş. İsyanın daha en başından talihsiz bir girişim olduğu kabul edilmekle beraber, ülkeye uzun yıllar hizmet vermiş, bir köyü şehre dönüştürmüş ve Halep’e kadar uzanan bir coğrafyanın asayişini sağlamış beyliğin bir kalemde ‘vatan haini’ ilân edilmesinin hakkaniyete sığmadığı dile getiriliyor artık.
Çapanoğulları kimdir? Bir dönem bu kadar güçlü ve etkiliyken nasıl oldu da talihsiz bir isyanın kahramanı oldular? Sorularımızı, dedeleri adına Halit Çapanoğlu cevapladı. İstiklâl Mahkemesi’nde asılan, uzak değil, ‘babasının babası’ idi. Yaşadığı şehir, atalarının kurduğu şehirdi. Padişah 2. Mahmud’un aileye gönderdiği bir beratla geldi Halit Bey. Yanında, Yozgat’ın köklü ailelerinden birine mensup Burhanettin Kapusuzoğlu ve yeğeni Mehmet Aslan Çapanoğlu da vardı. Önce bir şecere çıkarıldı, ardından Çapanoğlu beyleri tanıtıldı ve nihayet aile tarihinin kördüğüm olduğu 1920 senesinde olup bitenler masaya yatırıldı. Yakın tarihimize ait bu küçük kesit, bir beyliğin ya da bir şehrin tarihi gibi dursa da Millî Mücadele döneminde yurdun içinde bulunduğu halet-i ruhiyeyi anlamamızı kolaylaştırıyor.
Çapanoğulları, devlet tarafından Bozok bölgesinin asayişini sağlamak ve vergilerini toplamak için görevlendirilmiş bir ayan ailesi. Ataları Koca Ömer Ağa; ancak Çapanoğullarının Bozok’a hâkim olması onun oğlu Ahmet Ağa ile mümkün oluyor. Bölgeyi, o dönemin idarecisi Hüseyin Bey’den bir yıllığına kiralayan Ahmet Ağa, asayişi temin etmede ve vergileri toplamada başarı sağlayınca devlet, sorumluluğu tamamen ona bırakıyor. Başarının ardında Ahmet Ağa’nın zulme mütemayil oluşunun yattığı da biliniyor. Yozgat köyünün yavaş yavaş kasaba halini aldığı, dükkânların, camilerin yaptırıldığı bu dönemde tarih 1730’ları gösteriyor. Ahmet Ağa’nın ikbal yılları… İstanbul’dan gelen paşalık unvanıyla Sivas’a vali tayin ediliyor. İdaresi yine çok cebrî… Bu kez bir idam fermanı geliyor Sivas’a ve Ahmet Paşa’nın kellesini, içi bal dolu bir kâseyle İstanbul’a götürüyor. Bozok tekrar karışıyor, asayiş bozuluyor ve devreye oğlu Mustafa Bey giriyor.
YOZGAT’IN MUHTEŞEM SÜLEYMAN’I…
Yozgat’ın şehir hüviyetine bürünmesi de işte bu döneme rastlıyor. Mustafa Bey’in 1779 yılında yaptırdığı Çapanoğlu Camii, bugün bile Anadolu’nun en güzel camileri arasında gösteriliyor. Bir süre sonra akıbetinin babası gibi olacağı, öldürüleceği korkusuyla huzuru kaçıyor Mustafa Bey’in ve korktuğu başına geliyor. Güvendiği kırk has adamına tüfek talimi yaptırırken onlar tarafından vuruluyor. Onunla ilgili tarihe düşen kayıtta, halka zor kullanmakta babasından geri kalmadığı; ancak Osmanlı tarafından sürre emini olarak görevlendirilip hacca gittikten sonra içini kaplayan pişmanlıkla Çapanoğlu Camii’ni yaptırdığı yer alıyor.
Bu kez bey koltuğuna kardeşi Süleyman oturuyor; çünkü oğlu çok küçük. Çapanoğullarının ve Yozgat’ın altın döneminde Süleyman Bey imzası var. Sene 1794, ağabeyinin yaptırdığı camiye bir ek yaptırıyor, ardından dönemin şartlarına göre görkemli sayılabilecek bir saray. Günümüze sadece şöhreti ulaşan sarayda her gün 300 kişiye yemek veriliyor, hayır hasenat işlerinde artış oluyor. Yozgat artık bir şehir; yollar Arnavut kaldırımı, büyük bahçeler, güzel konaklar var. Kayseri’den getirtilen Ermeni ve Rumlar kuyumculuğun gelişmesinde ve mimarinin güzelleşmesinde rol oynuyor. Süleyman Bey, ne ağabeyine benziyor ne babasına. Halka karşı daha müşfik. Alimlere ve sanat erbabına cömert. Halveti tarikatına mensup ve aynı zamanda hattat. Yozgat’ta yetişip sarayda görev alan isimler bir hayli fazla o dönemde; şairliğiyle ünlü Akif Paşa, Süleyman Bey’in kâtibiyken vezir oluyor. Devlet-i Aliye’nin ilk hariciye nazırı ve son reis-ül küttabı aynı zamanda. Posta teşkilatının geliştirilmesinde emeği olan gazeteci Yusuf Agâh Efendi de bir Çapanoğlu. Daha sonraki dönemlere ait mühim bir isim; Çapanoğlu Müşir Ahmet Şakir Paşa. Sultan 2. Abdülhamid’in yaveri. ‘Her taşın altından bir Çapanoğlu çıkar.’ sözü de Süleyman Bey’in sadece Anadolu’da değil, İstanbul’da da çok etkili olduğu bu dönemde söylenmiş. Anadolu’yu yakından takip eden Osmanlı, sonunda ‘Tamam.’ diyor, ‘Bu kadar güç fazla.’ ve Çapanoğullarının ileri gelenlerini İstanbul’a, göz önüne getirtiyor. Beyliğin Yozgat’taki ikbal dönemi de Süleyman Bey’in oğlu vezir Mehmet Celalettin Paşa’dan sonra kapanıyor; ama ailenin İstanbul’da yaşayan çocukları her zaman iyi görevlere getiriliyor.
İSYANCI BEYLERE DOĞRU…
Tarih biraz daha yakınlaşıyor artık; kördüğüme az kaldı, ‘bey’ diye anılırken adları isyancıya çıkan dört kardeş sahneye çıkıyor; Hacı Osman Bey’in oğulları Edip Bey, Celal Bey, Salih Bey ve Halit Bey. Edip Bey ve Celal Bey valilikten Salih Bey ise Kırşehir Ağır Ceza Reisliği’nden emekli. Üçü de Yozgat’a dönüp, emekliliğin tadını çıkarma niyetinde. Halit Bey zaten çiftlikte yaşıyor. Öne çıkan iki sima; Edip ve Celal Beyler. Edip Bey bir dönem Bozok mebusluğu yapmış, adı gibi edip, narin bir adam. Celal Bey de ağabeyi gibi ismiyle müsemma, isyanın içinde yer almaları biraz da onun bu mizacı yüzünden. Dönem zor bir dönem.
Çapanoğulları ve Yozgat tarihi üzerine araştırmalar yapan Burhanettin Kapusuzoğlu, Yozgat’ın ilk kurtuluş hamlesini eşrafıyla ve ulemasıyla desteklediğini ve Millî Mücadele meşalesinin bu şehri de aydınlattığını belirtiyor: “Fakat, bir sıkıntı vardı.” Sıkıntı bir değil, birçok. Devrin Yozgat valisi Necip Bey, Kuvayi Milliye aleyhinde propaganda yapıyor. Vaktiyle İttihat ve Terakki’ye şiddetle karşı çıkan ve Kuvayi Milliye hareketinin de benzer bir girişim olduğunu düşünen Edip Bey’le ve hadiseleri hiçbir zaman doğru okuyamayan Celal Bey’le diyalog içinde. Üstüne üstlük bir benlik kavgası var şehirde.
Çapanoğullarından hiç hazzetmeyen Müftü Hulusi Efendi’nin Çapanoğlu Camii’nde beyler aleyhinde konuşması bardağı dolduran damla oluyor. Kılıç Ali’nin konakların etrafını sarması, beyleri ağır hakaretlerle tahrik etmesi ve yüklü miktarda para istemesiyle son damla taşıyor. Kapusuzoğlu, “Bu detayları konuşmak lâzım.” diyor, “Çapanoğulları isyan etti mi, ettirildi mi? Bana kalırsa, özellikle sürüklendiler. Avni Doğan da hatıralarında Kılıç Ali meselesinden bahsederken ‘Kim bilir kimin tahrikiyle yaptılar.’ der.”
O günlerde Ankara’dan nasihatçilerin gelip gittiği; hatta Mustafa Kemal Paşa’nın Çapanoğullarına Millî Mücadele’ye katılmaları için mektup gönderdiği söyleniyor. Beylerin, mektubu alır almaz Ankara’ya gitmeye kalktıkları; fakat gitmelerinin engellendiği de güçlü rivayetler arasında. Sonunda olan oluyor, işler çığırından çıkıyor. Ankara’daki meclisin meşru olmadığına dair bir fetva okutan Celal Bey, camideki sancağı çıkarıp halife namına bayrak açıyor ve idareyi ele aldığını söylüyor. Oldu olacak kendisine bir vali bir de emniyet müdürü tayin ediyor. Ortalık toz duman, Yozgat Ankara’nın dibinde…
ÇERKEZ ETHEM YOZGAT’I YAĞMALAMASAYDI
Batı Cephesi’nden isyanı bastırmak üzere Yozgat’a yönlendirilen Çerkez Ethem, doksan yaylı araba, yetmiş subay, ikibin yüz piyade, bin üçyüz atlı, dört dağ topu ve sekiz makineli tüfekten oluşan büyük bir kuvvetle şehre giriyor. Burhanettin Kapusuzoğlu, olay daha dün olmuşçasına şaşkınlıkla soruyor: “Yozgat’ta ne var ki? Yozgat halkının hatta Çapanoğlu ailesinin bile büyük bölümü hadiselerin dışındaydı. O günleri bilenler, isyancı diye masum köylülerin vurulduğunu, şehrin yağmalandığını anlatırlardı.” İlk elden 12 kişiyi idam ettiren Çerkez Ethem, Çapanoğullarına ait konakların hepsini yakıyor ve sürülerine el koyuyor.
Kapusuzoğlu’na göre Yozgatlı, bugünkü ekonomik sıkıntıların sebebini o günlerde aramalı. Ethem’in Yozgat’tan ayrılırken sarf ettiği şu cümle onlar için önemli bir delil: “Maşallah Yozgat, Yozgat değil içi altın dolu vadiymiş.” Ali Fuat Paşa’nın hatıralarında da şöyle bir cümle kayıtlı: “Ethem Beyin, Yozgat’tan götürdüğü mallar aylarca Ankara Karacabey Çarşısında satıldı da bitmedi.” O günleri babasından ve aile büyüklerinden dinleyerek büyüyen Halit Çapanoğlu, “Dedem Halit Bey, saklandığı yerde bulunup götürülürken babamları büyük halama emanet etmiş. Halam cesur kadınmış. Birkaç kez Amasya’ya, dedemi ziyarete gitmiş; ama asıldığında cenazesini getirmeye kimse cesaret edememiş. Mezarını bilen yok. Aslında bu seneye kadar resmi dahi yoktu elimizde. Babaannem evi barkı yanıp eşi asılınca üzüntüden verem olup iki yıl içinde ölmüş. Devletin baskısıyla aile fertlerine bir dönem memuriyet bile verilmemiş.”
Asıl zorluğu yaşayan Halit Bey’in babası elbette. İsyanda on yaşındaymış. Ethem’in çiftliği yakmasına şahit olmuş, sonra babasının asıldığı haberini duymuş. Varı yoğu elinden alındığı için peş parasız bir bey çocuğu olarak başlamış hayata. Halit Bey’e bugün Yozgat’ta Çapanoğlu olmanın neye tekabül ettiğini soruyoruz: “Bizi bağırlarına basarlar. Ailemiz hep vermiş, biz de gücümüz yettiğince vererek geleneği sürdürüyoruz. Hangi köye gitsek hâlâ bey gibi karşılanıyoruz. Yozgatlıya müteşekkirim.”
HER TAŞIN ALTINDAN BİR ÇAPANOĞLU ÇIKAR
Bu söz, padişah 2. Mahmud’un ağzından çıkalı hayli zaman oldu, taşın altından çıkanlar hep değişti; ama isim aynı kaldı: Çapanoğlu. Halk muhayyilesindeki karşılığı, güç karşısında şapka çıkarma. Ama işin içinde biraz esrar biraz da dalavere olduğu tartışılmaz. Sarayın has bahçesinde muhasibiyle gezinen 2. Mahmud, atamaların ve görevden almaların altından hep Çapanoğlu beylerinin çıktığından söz etmektedir. Muhasip o sırada önüne çıkan bir taş parçasını ayağıyla kenara itince padişah atılır; “Aman lala, ne yapıyorsun, o taşın altından da Çapanoğlu çıkmasın.” Devir, Çapanoğlu beyliğinin sadece Anadolu’da değil, sarayda da güçlü olduğu devirdir; ama sonrasında çark tersine işler ve bir zamanların zengin ve itibarlı ailesi, tarihe Millî Mücadele karşıtı bir isyanın öncüsü olarak kaydedilir.
BU KİTAP ÇAPANOĞULLARININ İADE-İ İTİBAR VESİKASI OLACAKTIR
Çapanoğullarının damatlarından Abdülkadir Bey’in hatıralarını titiz bir çalışmayla gün yüzüne çıkaran Dr. Ali Şakir Ergin, olayların üzerinden 86 yıl geçtikten sonra sivil bir hatıratın ışığında gerçeklerin konuşabildiğine dikkat çekiyor. Ona göre, vesikaların birçoğu isyanın hemen ardından yok edilse de hâlâ ulaşılamamış yazılı belgeler var ve onlar da ortaya çıktığında resmî tarihte Çapanoğulları maddesinin yeniden yazılması gerekir. Kitabın çok ilgi uyandırdığını, konuyla ilgili televizyon programlarına davet edildiğini söyleyen Ergin, bu tür ortamlarda, Yozgatlının Çapanoğullarına minnettar olduğunu özellikle vurguluyor:
“Yozgat’ın temelini onların attığı, güzide eserleri onların yaptırdığı bilindiği halde Çapanoğlu ailesini dışlamak yanlıştır, üzücüdür. İstanbul hükümetinin iflas ettiği, Anadolu ile irtibatın koptuğu, her tarafta eşkıyanın kol gezdiği bir dönemde Çapanoğulları isyanını büyütmek doğru olmaz. Bu olayları bir zamanla tahdit edecek olursak 7-27 Haziran arası, adet itibariyle tahdit edecek olursak bütün Çapanoğulları ailesinden yedi kişi. İnsanlar hasbelkader hata yapabilirler. Suçun ferdiliği ve cezanın ferdiliği esastır. Bir aileden birkaç kişi bir olaya katıldı diye bütün aileyi itham etmek hatta bütün şehir halkını suçlamak akla izana sığmaz. Hadiseye Yozgat ayaklanması ya da Yozgat isyanı diye isim veren resmi kaynaklardır. Halk da buna tabi olmuştur. Ne yaptı bu insanlar? Kimi öldürdüler, kime silah sıktılar? Yaşanan tarih başkadır yazılan tarih başka. Yozgat’ta yaşanan tarih yazılamamıştır. 1920 sonrası cereyan eden olaylardan sonra aile bireyleri neredeyse vatandaşlıktan çıkarılacak kadar horlandı, Osmanlı’ya bir asır hizmet etmiş bu ailenin çocukları Yerköy’den trenlere bindirilerek başka şehirlere sürüldüler. Aylarca çadırlarda yaşadılar. Bir zamanın ayan ailesi yiyecek ekmeğe muhtaç hale geldi.”
ATATÜRK YOZGAT’I SEVİYORDU
Yozgat’ta Cumhuriyet Meydanı’ndaki abidede, “Ünlü süvarileri harp meydanlarında kahramanca dövüşen Türk yiğitlerinin harman olduğu diyar. Bozok Yaylasının çocukları var olun.” yazılı. Atatürk imzalı bu cümle Yozgat’ın medar-ı iftiharı. “Yozgat’ı sevmeseydi bu sözü söyler miydi?” diye soruyor Kapusuzoğlu: “Gazi Paşa, birçok şehre hiç gitmediği halde Yozgat’ı 1924 ve 1934 yıllarında iki kez ziyaret etmiştir. İlk gelişinde şehirde üç gün kalması da yine Yozgat’la bir probleminin olmadığına işarettir. Halit Bey çiftlikteki ailesini merak ettiği için ağabeyleriyle birlikte sığındığı Uzun Yayla’dan kaçmış ve yakalanınca asılmıştır; fakat diğer beylere af çıkaran da yine Atatürk’tür. Hatta isyandan dolayı şehir ahalisi adına özür dileyen Akdağlı Bahri Bey’i sert bir dille susturmuş ve şöyle demiştir: Bırak Bahri, o konuyu kapat. Kapanmış yara, deşip de yeniden kanatma. O dönemi kendi içinde izah etmek gerekiyor.”